** Çeşitli Hikayeler **
Hikaye No..:43 |
Hikaye Adı..:Yüreğinde Büyümek |
|
Okulda birinci sinif ögrencileri, bir aile fotografi üzerinde tartisiyorlardi.
Fotograftaki küçük çocugun saç rengi ailenin öteki bireylerinin saç renginden degisikti....
Ögrencilerden biri o küçük erkek çocugunun belki de evlat edinilmis olabilecegini söyledi.
Onun bu sözünü duyan Jocelynn Jay adinda küçük bir kiz ögrenci ,birden sesini yükseltti:
- Ben evlat edinme konusunda her seyi bilirim , çünkü ben de evlatligim!...
Siniftaki bir baska ögrenci sordu:
- Madem biliyorsun bize de anlatsana ...Evlat edinilmek ne demektir..?
Jocelyn, kendinden emin bir biçimde bilgisini özetledi:
- Annenin karninda degil, yüreginde büyümüssün demektir
|
|
Hikaye No..:44 |
Hikaye Adı..:Anlatmasını Bilelim |
|
NewYork'ta, Brooklyn Köprüsü üzerinde dilenen kör bir dilenci birgün, bir şairin dikkatini çeker. Dilencinin boynunda asılı bir tabela vardır. Şair, dilenciye günlük kazancının ne kadar olduğunu sorar. Dilencide sekiz - on dolar kadar olduğunu söyler. Bunun üzerine şair, dilencinin boynuna asılı
tabelayı ters çevirerek birşeyler yazar; 'Şimdi buraya senin kazancini arttıracak birşeyler karaladım. Bir hafta sonra yanına geldiğimde bana sonucu söylersin' der ve oradan ayrılır.
Şair, bir hafta sonra dilencinin yanına uğrayıp kendini tanıtınca dilenci;
'Bayım size ne kadar teşekkür etsem azdır. Bir haftada kazancım ikiye katlandı. Çok merak ediyorum tabelaya neler yazdınız?'
Bunu üzerine şair gülümser ve: 'Tabelada - Doğustan körüm, yardım edin - yazıyordu. Bense - Bahar gelecek, ama ben yine göremeyeceğim - diye yazdım' der.
|
|
Hikaye No..:45 |
Hikaye Adı..:Yoksul Taşçı |
|
O, yoksul bir taşçıydı. Her gün kayaları parçalıyordu. İşi çok ağırdı; ama çok az aylık alıyordu. Bu yüzden hayatından hiç memnun değildi. “Ben başkalarından daha çok çalışıyorum!” diye düşünüyordu.
“Benim işim onlarınkinden ağır ve ben onlardan daha az kazanıyorum. Zengin olmak istiyorum. Biraz dinlenirim ve güzel elbiselerim olur.” O anda gökten bir melek indi. Ona, “Zengin olacaksın, güzel elbiselerin olacak” dedi.
Taşçı hemen zengin oluverdi. Artık onun da güzel elbiseleri vardı ve bir iş yapmak zorunda da değildi.
Günün birinde kral onu sarayına davet etti. O, sarayın güzelliğine hayran oldu. Kral ondan daha zengindi. Bu yüzden üzüldü. “Ben de kral olmak istiyorum” dedi. Ardından isteği yerine getirildi ve kral oldu. Şimdi bütün gün hiç çalışmıyordu.
Çok sıcak bir gündü. Güneş ışınlarını saçıyor, yeryüzü yanıyor mu yanıyordu. Kral kızdı; güneş ondan nasıl güçlü olurdu ki? Yaşamı yine sevmez olmuştu.
“Güneş olmak istiyorum!” dedi. Bu kez de güneş haline çevrildi. Şimdi güneş, ışınlarını saçıyor ve dünyada her şey yanıyordu.
Ama bir bulut geldi, dünyayla onun arasına girdi. Işınları artık dünyaya ulaşmıyordu. Güneş kızdı;
“Bu nedir böyle? Ben buluta hiçbir şey yapamıyorum. Derhal ondan daha kuvvetli olmak istiyorum” deyince bu kez de bulut haline döndürüldü. Az sonra bulut, yağmura dönüştü. Yağmurlar toprağa, oradan nehirlere ulaştı. Nehirlerin suları çoğaldıkça çoğaldı.
Evleri, tarlaları seller bastı. İnsanlar hayvanlar, tarlalar perişan oldu. Ama sular, kayalara hiçbir şey yapamıyordu. Bulut öfkelendi.
“Bu kadar çok su nasıl olur da kayaları aşamaz..” Ama kayalar sulardan daha güçlüydü. Bulut bağırdı: “Kaya olmak istiyorum.” Bu istediği de yerine getirildi ve kaya haline geldi. Artık güneşten ve buluttan daha güçlüydü.
Aradan çok zaman geçmedi. Elinde balyozla bir adam çıkageldi ve ondan parçalar koparmaya başladı.
“Aman! Bu da nesi?” dedi kaya.
“Ben bu adamdan zayıfım”
Sonra birden anladı kuvvetin kaynağının mutluluk olduğunu ve pişmanlıkla haykırdı:
“İnsan olmak istiyorum!” Bu dileğini de yerine getirdi.
Kaya insana dönüştü. Şimdi o adam yine kayalardan taşlar koparıyor. İşi ağır ve aylığı az; ama yaşamı seviyor ve mutlu.
|
|
Hikaye No..:46 |
Hikaye Adı..:Aslını Unutma |
|
Bir zamanlar Ayaz adlı bir köle varmış. Takdir bu ya, köle bir gün Sultan Mahmud’un kölesi olmuş. Sultan, köleyi taşıdığı asil karakteri sebebiyle çok sevmiş.
Derken Sultan’ın öylesine itimadını kazanmış ki, bütün sultanlığın haznedârı tayin edilmiş ve en kıymetli ve zarif mücevherler, taşlar ona emanet edilir olmuş. Bu gelişmeyi gören saraylılar ise durumdan pek rahatsız olmuşlar. Hasetleri ve kibirleri yüzünden, sözüm ona basit bir köleye böyle bir mevki verilmesini ve kendi rütbelerine çıkarılmasını bir türlü hazmedememişler. Bu duygular içinde, özellikle Sultan yakınlardaysa ondan gün geçtikçe daha çok şikayet etmeye başlamışlar ve asil ruhlu kölenin itibarını zedelemek için ellerinden geleni yapmışlar. Bir gün Sultan’ın huzurunda bir saraylının diğerine şöyle dediği duyulmuş: “Köle Ayaz’ın sık sık hazineye gittiğini biliyor musun? Onun mücevherlerimizi çaldığından adım gibi eminim.” Sultan kulaklarına inanamamış. “İşin aslını kendi gözlerimle görmeliyim” demiş. Duvara küçük bir delik yaptırıp, içeride olanları seyretmeye hazırlanmış. Kölenin sessizce içeri girdiğini, kapıyı kapattığını ve sandığa gittiğini görmüş. Orada sakladığı küçük bir bohçaymış bu. Bohçayı öpmüş alnına koymuş ve sonra da açmış. İçinden çıkan köleyken giydiği yırtık pırtık bir elbise! Aynanın karşısına geçmiş. Kendi kendine, “Daha önceleri bu elbiseyi giydiğin zamanlar kim olduğunu hatırlıyor musun?” diye sormuş. “Bir Hiçtin sen... Hepsi hepsi satılacak bir köleydin ve Allah, Sultan’ın eliyle sana rahmetinden belki de hiç hak etmediğin nimetler lutfetti. Asla nereden geldiğini unutma! Çünkü mal mülk insanın hafızasını uçurur, unutuluşlara sürükler. Şimdi sen de, nimetçe senden aşağı olanlara kibirle bakma ve daima hatırla Ayaz, hatırla!” Sandığı kapatmış, kilitlemiş ve sessizce kapıya doğru yürümüş. Hazine dairesinden çıkarken birden Sultan’la yüz yüze gelmiş. Sultan gözlerini Ayaz’ın yüzüne dikmiş dururken, yanaklarından aşağı yaşlar süzülüyormuş ve boğazı öyle düğümlenmiş ki, konuşmakta güçlük çekmiş. “Bugüne kadar mücevherlerimin hazinedârıydın, ama şimdi... kalbimin hazinedârısın. Bana benim de önünde bir hiç olduğum kendi Sultanımın huzurunda nasıl davranmam gerektiği dersini verdin.”
|
|
Hikaye No..:47 |
Hikaye Adı..:Siz Olsanız Ne Cevap Verirsiniz? |
|
Saygin bir firmada yönetim, işe girmek isteyenlere bir soru sormuş ve
soruya en uygun cevabı veren kişiyi işe almışlar. Bu soruda dogru veya
yanlış cevap diye bir şey yok, sadece düşünce sistemi önemli.
Soru şu:
Karanlık yağmurlu bir gece, yağmur yağıyor, fırtına var, gök gürlüyor ve siz sabaha karşı 02.00'de tek başınıza ıssız bir yolda araba ile gitmektesiniz. Arabanız iki kişilik. Biraz ilerde otobüs durağında 3 kişi bekliyor. Birincisi bir doktor, sizi daha önce geçirdiginiz kalp krizinden kurtarmış. Ikinci kişi, çok yaşlı ve hasta neredeyse ölmek üzere olan birisi. Üçüncüsü, hayatınizın rüyası, her zaman tanışmak için can attığınız birisi. Hava gittikçe kötüleşiyor ve arabanızda sadece bir kisiye yer var. Böyle bir durumda ne yapardınız?
Burada doğru veya yanlış cevap diye bir şey yok sadece her bir kişinin durumu algılayışı ve ele alışı var. Bu görüşmede cevapların % 90'ı "yaşlı adamı alırdım" olmuş, olmuş ama sadece bir kişiyi ise almışlar.
O kisinin cevabı acaba nasılmış?
(Biraz düsünün ve sonra asagisini okuyun.)
Arabadan inip anahtarı doktora veririm, doktor benim hayatımı kurtardığı gibi yaşlı kişiyi de hastaneye yetiştirip iyileştirebilir. Böylece bende hayatımın insanıyla otobüs durağında baş başa kalıp onu tanıma fırsatını elde edebilirim.
|
|
Hikaye No..:48 |
Hikaye Adı..:Ruhumuzu Bekleyelim |
|
İnka tapınaklarına çıkmak isteyen Avrupalı bir grup arkeolog, birkaç yeli
rehberle yola koyuluyor. Dağın tepesindeki tapınaklara giden uzun
yolu, kısa bir sürede yarılıyorlar. Aynı hızla tempoyla biraz daha yol
aldıktan sonra, yerliler kendi aralarında konuşup birden yere oturuyor ve
böylece beklemeye başlıyorlar. Tabii Avrupalı arkeologlar buna bir anlam
veremiyorlar. Saatler sonra, yerliler kendi aralarında konuşup tekrar yola koyuluyorlar, sonunda
tepenin üstündeki görkemli İnka tapınaklarına geliyorlar.
Arkeologlardan biri, yaşlı rehbere soruyor, "hiç anlayamadım, niye yolun ortasında
oturup saatlerce yok yere bekledik? " Yaşlı rehberin cevabı o kadar güzel ki;
"Çok kısa sürede çok hızlı yol aldık, ruhlarımız bizden çok uzakta kaldı.
Oturup ruhlarımızın bize yetişmesini bekledik..."
Niye içimiz de hep bir eksiklik duygusuyla yaşadığımızı, niye mutlu
olmayı beceremediğimizi, niye kendimiz olmayı başaramadığımızı ve "niye" ile
başlayan daha bir dolu sorunun cevabını açıkça veriyor.
Inkalar'ın yaşlı torunu. Çünkü kimilerimiz bu aptal hayat içinde o kadar hızla
yol alıyoruz ki, ruhumuz çok arkada kalıyor, hatta onu nerelerde
unuttuğumuzu bile hatırlayamıyoruz. ... Herkes bir arayış içinde, ama hiç kimse ne aradığını
bilmiyor. Sanıyoruz ki çok paramız, sürekli yükselen bir kariyerimiz,
bahçeli bir evimiz ,spor bir arabamız olunca biz de çok mutlu
olacağız. Evet kimi zaman bunlara sahip oluyoruz ama ruhumuz yanımızda olmadan…
|
|
Toplam Hikaye Sayısı:
92
Sayfa: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16
FIKRA.NET Mail Grubuna üye olmak ve her gün birçok mizah
içerikli yayın okumak ve paylaşmak isterseniz lütfen aşağıdaki formu kullanarak kayıt olunuz.
Unutmayın FIKRA_NET Mail Grubuna Üye Olmak Bir Ayrıcalıktır!!!
FIKRA.NET bir Fıkra,
Karikatür,
Hikaye,
Video,
Oyun sayfasıdır. Fıkralar içinde
Temel fıkraları,
Sarışın fıkraları,
Nasrettin Hoca fıkraları ve
Çeşitli fıkralar mevcuttur.
Bunların yanında sayfamızda Fıkra gibi olaylar,
Kısa hikayeler,
Karikatürler,
Komik Videolar,
Oyunlar,
Yurdum insanı bölümlerini bulabilirsiniz.
FIKRA.NET ©
2001 Bütün hakları HALİT KINCAL Tarafından Saklıdır.
|
|
|
SAYFA İÇERİĞİ
853-Fıkra,
85-Günün Sözü,
216-Karikatür,
48-Fıkra Gibi,
92-Hikaye,
47-Duvar Yazısı
|
|
ARKADAŞIMA ÖNER
Sizde sevdiklerinizi güldürmek istiyorsanız.
|
Sahibinden
|
|
|